Biraz geç kalmış bir yazı... Yoğunluktan ancak fırsat bulabildim, ama olsun :) Adı bile güzel adanın... Bozcaada’ya ilk olarak 2008 yılında balayına gitmiştik ve Ada’ya hayran kalmıştık eşimle. Gerçekten insanları, sokakları, evleri, üzüm bağları, yemekleri, heryeri, herşeyi ayrı güzel. Ve tabi şarapları... :) Artık büyük şehirlerde bulamayacağınız birçok güzellik mevcut adada... Samimiyet, sıcaklık, doğallık, insanlık, komşuluk vs... Bizim ikinci memleketimiz gibi oldu resmen. Tatil planı yaparken önceliğimiz hep Bozcaada oluyor. Orada olmayı seviyoruz ve artık hiç yabancılık çekmiyoruz orada.
Bu yıl tatilimizi yine Bozcaada'da geçirmeye karar verdik ve bu sefer çok daha güzel vakit geçirdik. Hatta Risus Otel'in sahibi Ünzile Hanımla tanışma fırsatımız oldu. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmak için otel ararken telefonda konuşmuştum kendisiyle. O kadar güzel bir enerjisi varki telefondan bile kanım ısındı kendisine. Ama otellerinde bizim gideceğimiz tarihlerde hiç yer kalmamıştı. Eşimle adanın sokaklarında gezerken Risus Otel'i gördük ve ben içeri girip tanışmak istedim. Hiç yanılmamışım, bizi o kadar iyi karşıladılar ki sanki yıllardır birbirimizi tanıyorcasına samimiyetle sohbet ettik :) Hatta Ünzile hanım ertesi gün bizi kahvaltıya davet etti ve giderken bize kendi yaptığı domates ve incir reçelinden hediye etti. Bu arada, otellerinin konumu ve ortamı gerçekten çok güzel. Kaleye bakan çok şirin bir terası ve kahvaltı için güzel bir avlusu var. Kısacası kendinizi evinizde hissedebileceğiniz kadar sıcak ve samimi bir ortam var gerçekten. Ve kesinlikle gitmenizi, o tatlı insanlarla tanışmanızı tavsiye ederim. Şahsen biz bir sonraki gittiğimizde oradan başka bir yerde kalmayı düşünmüyoruz.
Kendilerine bize gösterdikleri sıcak, samimi davranışlarından, ikram ettikleri lezzetli kahvaltıdan ve hediye ettikleri güzel reçellerden ötürü çok çok çok teşekkür ediyorum...